17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bombaların altından..

Aşağı yukarı aynı yaşlardayız bu çocuklarla. Ben 7-8 yaşlarındayken aksiyon filmi gibi izlerken evlerini yıkan, kalelerini bozan arkadaşlarını, annelerini babalarını onlardan alan bombaları, onlar yaşadılar. Belki de bu savaş onları o kadar güçlü yaptı. 20 mart 2003 sabahı. Ali Adnan bugün transferi için yol gözlediğimiz bir genç. Ve o sabah sadece 9 yaşındaydı. Irak U20 Milli Takımının en parlak yıldızı. O sabah ne olduğunu bile anlamadı büyük ihtimalle. Benim için savaş sadece Atari ve Play Station oyunlarındaydı. Hiç etkilendiğimi umursadığımı hatırlamıyorum başlarda. Tüm bunların bu savaşın (görünür) sebebi ve başlangıcı olan 11 Eylül saldırısında 7.yaşımı kutlamaya hazırlanıyordum. Akşam haberleri izlerken annem topumu sakladığı için ağlıyordum, babam "Sus artık" diyince sesimi kesmiştim. O gün onları izleyip geçmiştim sadece ve akşam da doğum günümü kutladım.Ama onlar farkında olmasalarda onlar için bir kabusun başlangıcıydı. Aynı yaş grubumuzun kendi evimizde nasıl futbol oynadıklarını görüp üzülürken, bu savaş çocukları utandırdı beni. Çünkü geçmişte sembol ve büyük bir futbolcu olduğu için bulunduğu yerde olan bir teknik kadronun hiç bir şey ortaya koyamadığı bir tablo vardı. Kulüplerinde yılda 10 maçtan fazla oynayan 3 yada 4 futbolcu vardı. (Salih, Artun, Cumali, favorim Hakan.) Onlar küçük ve mütevazı bir ligin gelecek umutlarıydı. Turnuvanın en az süre alan oyuncularının bulunduğu takım bizdik. Bundan olsa gerek, bazı medya gücü olan yöneticilerimiz sağolsun, Millilerimiz gruptan çıktıktan sonra ilk turda hezimetle elenirken göğsümüzü kabarttılar! Ne ala. Ali Adnan belki de kurşunların yakınında oynadı bu oyunu, benim 14 yaşındaki kuzenim de oynuyor, ama şimdiden Roberto Carlos olmuş gibi. Çalışmayı sevmiyor, nasılsa oynuyorum diyor. Çalışmak yok. Belki de bu yüzden. Yokluğu görmediğimizden.






"Cengaver" 



Sol bek yetişmiyor, sadece ülkemizde değil dünya da. Hakan Ünsal'dan sonra iyi bir sol bek görmedik ülkece.  Belki de biraz çalışmak lazımdır. Belki baştan başa bir düzenlemek lazım memlekette herşeye yapılması gerektiği gibi. 


Ciao.

9 Temmuz 2013 Salı

Zinedine Zidane veya kısaca GREAT!



Bir adamın hikayesi.

Büyük adam olmanın ilk şartı olan "Geldiği yeri unutmama" görevini fazlasıyla yerine getiren bir adam.

Ailesine, düşkün bir adam.

Güçlükle büyüdüğü sokaklardaki çocuklarını unutmayan

Kariyerinin sonunda, alabileceği en büyük kupada takımını sürüklediği finalde kızkardeşine küfür edildiğinde susmayan, kupa kazanmaktan daha akılda kalıcı birşey yapmış olan adam.

Ayakları beyninde olan ve ancak PS oyunlarında olabilecek kadar iyi olan bir adam.

Bu onun hikayesi...

ZİNEDİNE LYAZİD ZİDANE!



Barbaros Hayrettin Paşa, ağabeyi Oruç Reis ve kardeşi İshak Reis. 3 reis ve emirlerindeki leventleriyle girdikleri Becaye'yi 1 günde alırlar. Ancak oruç Reis Cerbe adasında kurtardığı koluyla Becaye de vedalaşır. Gün gelir o Becaye, Fransız futbolunun gelmiş geçmiş en büyük yıldızını doğurur. Zinedine Zidane'ı. Bu ev, Becaye, Kabiliye de. küçüklüğümde okuduğum denizci kitaplarında adını duyduğum ve aklımın bir köşesinde olan Becaye. En sevdiğim futbolcunun mayasıymış..



Bu küçük ev boyundan büyük bir hediye verdi dünya futboluna.




Babası Smail Zidane bu evi satmış. ancak Zidane parasını ödeyip geri almış.

La Castellance'ta büyüyen Zidane için zaten dar olan bu göçmen semtinin sokakları, onu 1982'de US-St.Henri sahalarına itmiş. 14 yaşında Cannes kulübünün 3 günlük seçmelerine katılmış ve libero olarak çıktığı bu idmanlarda rakip forvetlere ceza sahasında attığı çalımlarla dikkatleri çekmişti.Fazla parlak olan bu çocuk için hikayenin asıl kısmı burada başlar.


AS Cannes kariyerinin başında, 16 yaşında bir çocukken Elineau ailesinin yanına yerleştirilir.
Bu sıkıntılı günler parlak kariyerinin temel taşlarıydı.

Aslında bu kısımları çabuk geçmek istiyorum. O da çok hızlı geçmiş belli ki.

Rakiplerine bel sakatlığını miras bırakmayı adet edindiği yıllar.









AS Cannes'da çok kısa zamanda henüz 16 yaşındayken antrenörleri tarafından gelişimi şaşkınlıkla izleniyordu. En üstteki fotoğraf 16 yaşında olduğunuzu düşünürsek sizde şaşırırsınız. Bu fizik bu atletizm 17 yaşında Ligue 1 sahnesine attı onu! Gelişimini sürdürürken Cannes başkanı Ligue 1 de ilk golünü attığında ona bir araba alacağının sözünü vermişti. Zidane 19 yaşındayken 8 Şubat 1991 de Ligue 1 de ilk golünü Nantes'a attı ve sözünü aldığı Peugeot 205'in anahtarını da aldı. O yıl UEFA Kupalarına katılan Cannes ertesi yıl Zidane tarafından bile küme düşmekten kurtarılamıyordu. Ve Zidane Bourdeaux'dan bir oyuncuya karşılık 2 arkadaşıyla beraber Bourdeaux yolunu tutuyordu.
Ancak Bourdeaux tarihinin gördüğü en büyük oyuncu oldu. Bixent Lizarazu, Cristophe Dugarry Zidane'ın en yakın arkadaşları olmuş ve Bourdeaux Üçgeni olarak anılmaya başlamışlardı.

UEFA Kupasında da takımını sırtlayan Zidane Bourdeaux'daki ilk sezonunda attığı 10 golden sonra ikinci sezonunda daha çift yönlü bir oyunla orta sahanın ortasına çekilse de 6 gol atmayı başardı.UEFA Kupasında Final'in ilk maçını kaçıran Zidane, ikinci maçta da takımının güçlü Bayern hastalığına deva olamaz. Ve Finalde UEFA Kupasını kaybeder. Gözlerini kamaştıran bu Arenada daha çok oynayabileceği Juventus'tan teklif aldı. Ve hikaye tam da burada başlıyor.


ZİDANE JUVENTUS'TA.


Aslında hiç yankı uyandırmadı Zidane'ın gelişi. Hatta 35 milyon Fransız Frankı(5.35 m euro) çöpe atıldı diyenler dahi vardı. Bunun sebebi Zidane'nın İtalya'da oynanan futbola adapte olmasının 3 ay sürmesiydi. Fakat sonra şov başladı. Herkes arkasına yaslandı, gözler artık topta değil, Zidane'ın ayaklarındaydı. Attığı her pas sahada yazdığın şiirin bir kelimesi her gol o şiirin adıydı.

1996 yılında 1996 Avrupa Şampiyonası'nda Deschamps'lı Dugarry'li Barthez'li Desailly'li Fransa Yarı Final oynadı. Ancak Zidane şanssızlığı diye bir şey türemişti ve turnuvadan önce yine hortladı. Zidane trafik kazası geçirdi. Ve turnuva da vasat geçti, şans eseri hayatta kaldığından kimse bunu umursamadı. Aracıyla şarampole yuvarlanan Zidane, gözüne damlayan benzin damlasıyla uyanır ve arabasını terk ettikten sonra 20 metre kadar uzaktayken arabası patlar. Bu olaydan sonra Milli Takım hocası Aime Jacquet izin verdiyse de bu fırsatı kaçıramazdı. Vasat bir performans sergiledi ancak o turnuvada oynadı. Onun için önemli olan da buydu.

1999-2000 yılı Juventus'ta geçirdiği en vasat yıllardandı, vasat hali böyle olan bir adam düşünün!


Juventus hikayesinin dillerde dile dolaştığı yıllarda bir başka Fransız'ın Platini'nin efsane olduğu dönemler, Zidane'ın dönemine benzemiyordu. Önünde Maradona vardı. Zidane oynarken, dönem Zidane'ın dönemiydi!




96-97 ve 97-98 yıllarında üstüste 2 kez Scudetto(Serie A)'yu alan Juventus puzzle'ının en önemli parçası, belki de temel taşıydı.