16 Eylül 2015 Çarşamba

Galatasaray-Atletico Madrid Maçına Bakış


Galatasaray, 2 yıl önce Şampiyonlar Ligi Finali oynayan Atletico Madrid’i sahasında ağırlayarak Şampiyonlar Ligi macerasına bu sezon ilk adımını attı. Süper Lig de sezona 1 galibiyet 2 beraberlik ve 1 mağlubiyetle başlayan Galatasaray’ın Atletico Madrid karşılaşmasını inceledik.
Transfer döneminin en çok tepki alan takımı şüphesiz Galatasaray oldu. Transferin son günlerinde takımdan ayrılan Telles, Melo ve Dzemaili’den yoksun olarak hafta sonu Mersin İdman Yurdu karşısında bir puana razı olan Galatasaray bu sezonun en ciddi sınavını Atletico Madrid karşısında taraftarı önünde verdi.
Hamzaoğlu ‘nun Büyük Kumarı
Hamza Hamzaoğlu’nun Atletico Madrid karşısına çıkardığı ilk 11’in kökleri sadece maç içi dinamiklere dayanmıyor. Elbette transfer döneminin düşük kalitede geçirilmiş olması ve Galatasaray’ın açık şekilde gözler önüne serilen güç kaybının bir yansımasıydı.



Denayer’in ilk 11’de yer alması Chedjou’nun sakatlığında çok büyük bir sürpriz sayılmazdı fakat haftasonu  Mersin İdman Yurdu maçında hiç süre almamasından sonra sürpriz bir seçim oldu diyebiliriz. Fakat bundan daha büyük sürpriz Hakan Balta’nın ön libero olarak tercih edilmesi oldu. Daha önce hiç bu mevkide şans bulamayan Hakan Balta’nın Atletico Madrid maçında Selçuk ve Emre Çolak merkezinin arkasında yer alması sürpriz bir hamle oldu. Madrid ekibinin etkili kanat hücumlarını merkezden sonlandırması ve çizgiyi inseler bile 18 etrafında top kullanmayı tercih etmelerine karşı iyi bir önlem sayılabilecek hamleydi. 20’lik Jason Denayer’in takımıyla ilk maçını Atletico Madrid karşısında ilk 11’de başlamasının nedeni de bu aslında. Hakan Balta’nın stoper mevkiinde Galatasaray ve milli takım formasıyla gösterdiği iyi performansların ve iyi denebilecek pas becerisinin bu bölgede tercih edilme sebebi olarak gösterebiliriz.



Orta sahayı kalabalık tutarak Atletico Madrid ataklarına önlem alan Hamzaoğlu  işin hücum tarafında orta sahanın zaman zaman saha içinde kanatlara deplase olmasıyla gol şansı yaratmayı düşünmüş. Emre Çolak’ın 30.dakikaya kadar oyunda varlık gösteremedi. Emre Çolak’ın oyundan çıkmak istemesi de maçın ayrıca ilginç anlarından biriydi. Fizik kalitesi, pres becerisi ve dinamizmi yüksek Atletico Madrid Hamzaoğlu’nun çıkardığı ilk 11’e karşı zorlanmadı.

Genç Yıldızlarıyla Atleti



Atletico Madrid finansal olarak dibe vurduğu dönemde iyi bir yapılanma içine girdi. Simeone’yle gelen başarılarla ve yaptığı yüksek ücretli satışlar sayesinde güçlenen Atletico geleceği adına önemli hamleler yaptı. Takımda Koke, Oliver Torres, Saul Niguez, Griezmann, Gimenez, Vietto, Jan Oblak, Stefan Savic ve Angel Correa potansiyeli yüksek, gelecek vaad eden isimler. Bir çok genç isimden oluşan Atletico Madrid takımının tecrübeli oyuncuları sorumluluk alarak bu genç orkestrayı mükemmel bir uyumla yönetiyor. Atletico Madrid sadece bünyesinde barındırdığı yıldız adaylarıyla değil mükemmel antrenman kalitesiyle de fark yaratıyor. Diego Simeone’nin oyun okuma becerisi ve taktik dehasıyla birleşince ortaya mükemmel bir performansı çok mütevazi bütçelerle koyabiliyorlar.Dinamizmi, fiziksel kapasitesi yüksek Madrid ekibinin bugün sahada gösterdiği müthiş enerji, kusursuz saha yayılımı ve yüksek pres becerisi sistemli bir çalışmanın ürünü.
Maça Bakış
Galatasaray, Atletico Madrid karşısına farklı bir formasyonla çıkarken Simeone de Hamzaoğlu’na bir sürpriz hazırlamıştı. İyice forma şansı bulmaya başlayan ve haftasonu Barcelona karşısında mücadelede ilk 11 de boy gösteren Oliver Torres kenarda, Villareal’den transfer Arjantin’li genç yetenek Luciano Vietto sahadaydı. 4-2-3-1 dizilimini tercih etmeyen Simeone Jackson Martinez’i en uçta konumlandırıp  Vietto’nun kenarlara inebilmesine sağlamıştı. Fizik gücü çok yüksek olan Jackson Martinez Galatasaray defansını da epey zorladı.
Galatasaray kronikleşen oyun kuramama sıkıntısını bugün çok belirgin bir şekilde tekrar gördü. Semih ve Denayer arasındaki paslaşmaların bir hayli fazla olması bunun bir göstergesi. İlk yarım saatte Galatasaray zaman zaman hücum yapmayı


Denayer’den Semih’e giden paslar.

Galatasaray’da atak yönü daha çok Carole-Sneijder-Podolski üçlüsünün kullandığı sağ kanattı. Yüzde 48 gibi bir yüzdeyle bu koridoru kullanan Galatasaray defansif olarak yeterli olmayan Guilherme Siquera’nın kanadını kullandı. Aslında bu Siquera’ya has bir durum değil. Geçtiğimiz yıl Galatasaray’ın Telles-Sneijder-Yasin’le bu bölgeden atak denediğini sıkça gördük. 



Galatasaray’ın sıkça sahanın soluna yığıldığını görüyoruz. Bu aslında oyunun Sneijder’a göre şekillendiğini bir göstergesi. Telles yada Carole Sneijder’la pas bağlantısı yapabildi geçtiğimiz dönemde. Sneijder’in sol kanada yakın oynaması Ajax altyapısından çıkan bir çok 10 numarada görülen bir durum. Sol kanada yakın oynayıp sağ ayakla kaleye veya ceza sahasına etkili toplar atabiliyorlar. Bunu Tottenham oyuncusu Christian Eriksen’de de görebiliriz.
Sneijder’in ısı haritası bu tezi destekler niteklikte.









Lionel Carole’den Wesley Sneijder’a giden paslar aynı zamanda Galatasaray’ın sıkça tercih ettiği oyun kurma girişimini barındırıyor. Göbekten oyun kurmayı neredeyse hiç denemiyor Galatasaray.
Bir diğer ilginç istatistik ise  maç içerisinde Galatasaray’ın 80 pasla en çok pas yapan oyuncusu Semih Kaya oldu. Galatasaray’ın oyun kurma konusundaki problemi  Atletico Madrid ve Galatasaray defans oyuncuları arasında yapılacak bir karşılaştırmayla ortaya çıkabilir.



Pas sayıları karşılaştırınca Galatasaray’ın topa sahip olma ve pas sayısı üstünlüğünün bir hayli yanıltıcı istatistikler olduğu ortaya çıkıyor.
Galatasaray’ın maç boyu ısı haritası da bu durumu kanıtlar nitelikte. 



Galatasaray savunmasının maç boyu zafiyetleri gözler önüne serildi. Duran top savunmalarında konsantre bir görüntü vermedi ve yenilen ikinci golde bu hatanın bedeli ağır oldu. İkinci golü getiren büyük hata ise Carole’ün hatasıydı. Genç oyuncu rahatlıkla kontrol edebileceği topun kontrolünü geciktirince oyun alanında tutamadı ve kornere sebebiyet verdi. Kornerde Burak’ın ön direkte uzaklaştırdığı topun takibini yapan Atletico ikinci ortada ileriye çıkmış Galatasaray savunmasını önde yakaldı ve Godin’in indirdiği topta Griezmann farkı ikiye çıkardı. Kenardan gelen topları ceza sahasında iyi savunamayan Galatasaray bu hataların bedelini iki golle ödedi. İlk golde de bir kenar topundan kalesinde gören Galatasaray geçen sezon savunmada verdiği açıklarını kapatamamış. Galatasaray bu sezonda pozisyon alma ve yan toplar konusunda oldukça sıkıntı yaşayacak gibi duruyor. İlk golde defansın yerleşimi bu düşünceyi doğruluyor.



Yenilen ikinci golde Carole’ün acemice hatasından doğan korner sonrası ikinci ortada Galatasaray savunması hazırlıksız yakalandı. Denayer’e karşı pozisyon üstünlüğü olan Godin kafayla Griezmann’a indirdi ve Atleti ikinci golü rahatlıkla buldu. Pozisyonda Denayer’i dezavantajlı duruma düşüren geri geri hamle yapmaya çalışması sebebiyle yükselememesi oldu.

İlk yarıda oyunun kontrolünü elinde tutan Atletico Madrid ilk yarım saatte istediğini alarak ikinci golden sonra topu daha geride karşılamaya başladı. Zaman zaman tehlikeli kontra ataklarla Galatasaray kalesini tehdit etseler de skor 2-0’da kaldı. İkinci yarı başında oyunu rölantiye alan ve yaptığı Oliver Torres-Saul Niguez ve Fernando Torres-Jackson Martinez değişiklikleriyle kontra atak futboluna dönen Simeone Galatasaray karşısında geri çekilerek Galatasaray’ı daha yerleşik karşılamaya başladı.
İkinci yarı başında Galatasaray’da Yasin-Sabri değişikliğinden sonra sağ beke geçen Denayer ilk maçı için iyi bir performans gösterdi. Yasin’i oyuna girmesiyle o kanadı da etkili kullanmaya başlayan Galatasaray zaman zaman etkili olsa da Atletico savunması hata yapmadı. İkinci yarıda Atletico’nun istediğini alıp çekilmiş olması Galatasaray’ın iyi oynadığı gibi anlaşılabilir fakat Atletico Galatasaray’ın topa sahip olmasına izin vererek oyunu geride karşılamaya başladığı için Galatasaray zaman zaman etkili ataklar yapma imkanı buldu.  



İkinci yarı başında Sabri’nin kenara gelmesiyle şans bulan Yasin sağ kanatta driplingleriyle etkili oldu fakat Atletico Madrid’in skoru tutma konusundaki tecrübesi Galatasaray’ın istediklerini yerine getirmesine engel oldu. Ayrıca gördük ki Galatasaray’ın sezon başı kampından sonra beklenen fiziksel düşüşü fazlasıyla etkili oldu. Fiziksel olarak toparlanma için ekim ayı başlarında takım hazır olur demişti Hamzaoğlu. Galatasaray taraftarı transfer dönemini fazlasıyla zor geçirirken Sarı-Kırmızılıların lige ve Avrupa sahnesine arzu edilen girişi yapamaması da baskıyı fazlasıyla hissettirecek gibi.


6 Ocak 2015 Salı

Bonservisi Elinde Olacak Yıldızlar

Önümüzdeki yaz transfer döneminde sözleşmesi sona erecek futbolculardan üç takım çıkardım. Hiç bonservis ödemeden kadroya katılacak yıldızlar bu yaz transfer dönemini sallayacak gibi duruyor. Önümüzdeki yıl 14 yabancıyı serbest bırakan düzenlemeyle beraber şüphesiz bu yıldızların bir coğunun adı ülkemiz takımlarıyla anılacak. İşte o yıldızlar:


Terry, Dani Alves, Victor Valdes, Carrick ve Khedira gibi rüşdünü ispatlamış tecrübeli yıldızlar bu sezon sonu sözleşmeleri sona erdikten sonra serbest kalıyor. Flanagan 22 yaşında genç bir isim. Her iki bekte de görev yapabiliyor. Luiz Adriano Shakhtar'ın son dönem yıldızlarından. Bir Şampiyonlar Ligi maçında 5 gol atarak Messi'nin rekoruna ortak olmuştu.


Gignac, Samba, Arteta, Flamini, Lichtsteiner gibi tecrübeli isimlere Pato, Konoplyanka ve Abate eşlik ediyor.


Dame N'Doye Geçtiğimiz sezon Trabzonspor'un kapısından dönüp Rusya'nın yolunu tutmuştu. Bekleneni veremedi. Danny, Juan Vargas, Giovinco gibi orta derece yıldızlar ileri hattın diğer isimleri. Fabian Schar ve Zambrano transfer piyasasının iki genç gözdesi.



4 Ocak 2015 Pazar

Kızıl tribünler: Livorno & St. Pauli


Futbolun endüstriyelleşip, duyguların plastikleşmesine karşı çıkmış bir grup "yaramaz çocuk" ve onların hikayeleri. Hayli ilginç enstantaneler barındıran güzel hikayeler aslında. Onları farklı yapan, bu kült duruşu ortaya çıkaran anti-faşist tavra sempati duymamak elde değil.

St. Pauli:


Hamburg'un barlar semtinin takımı Sankt Pauli'nin taraftarlarının Milerntor tribünündeki skora bakmaksızın devam eden neşeli ortam ve coşkulu destek dillere destandır. 1910 doğumlu kulübü kült yapan, futbol aşkı, futbolu yorumlama biçimiyle ortaya çıkardığı bu kendine özgü kültür eşsiz benzersiz bir kitle yaratmış.

St. Pauli defalarca Bundesliga'ya çıkıp küme düştü. 2002'de yaşanan düşüş neredeyse Mahalli Lig seviyesine kadar iniyordu. Taraftarının "Retter" (Kurtarıcı) yazılı t-shirtler satın alarak, şirketlerin sponsorluğuyla profesyonel ligde kalan ve tekrar Bundesliga 2'ye yükselen St. Pauli için Hırvat oyuncu İvan Klasnic şunları söylüyor:



Millerntor tribünü. Halihazırda her maç her golden sonra sol yumruklar havada. Tribünlerin en büyük müdavimi Che Guevara..

"St Pauli özel bir kulüptür. Taraftarlara bakın yeter. İşsizden, banka müdürüne kadar herkes yan yana takımı destekler. Millerntor'da ilişkiler aile gibidir. 2001'de Bremen'e geldiğimde St Pauli'yi gözlerimde yaşlarla terketmiştim. Bir gün geri döner miyim, bilmem. St. Pauli bir sonraki yıl hangi ligde olacak hiç bilmiyorsunuz ki. Fakar kararım kesin, bir gün derece yapılabilirliği olsun, döneceğim. St. Pauli mitosu beni hiç bırakmıyor ki.."


Öyle ki, St. Pauli taraftarları kulübe yeni gelen bir oyuncunun ev bulmasına, yerleşmesine hatta aile kurarken düğününe dahi katılıyor. Ülkemizde Gençlerbirliği forması giyen Deniz Naki'nin yetiştiği kulüp aynı zaman St Pauli. IŞİD katliamına karşı attığı tweetler yüzünden sokakta saldırıya uğrayan, daha sonra da sözleşmesini fesheden Naki'nin St. Pauli'ye olası dönüşü konuşuluyoe son zamanlarda. Faşist bir saldırının kurbanı olan eski bir futbolcusuna sahip çıkmakta Millerntor tribünlerinin harcı bir hareket. Bu arada Almanya'nın tek eşcinsel kulüp başkanına sahip St. Pauli. Başkan her maçı taraftarla beraber izlerken, transferleri yaparken izlediği yolu şöyle anlatıyor: "Ben tiyatrodan anlarım, insandan anlarım. Ancak futboldan anlamam. Teknik ekip oyuncuların futbolunu bende karakterini değerlendirip transferi gerçekleştiririz. Sonuçta aldığımız futbolcu Millerntor'da oynayacak, buraya uymalı" diye anlatıyor.


Livorno..

İtalya'nın koyu kızılları Livorno'nun hikayesi çok daha sert aslında. Mussolini, Paolo di Canio ve Hellas Verona gibi figürlerin olduğu bir ortamda Livorno taraftarı kendisini, Roma'ya karşı tek başına mücadele eden Asteriks olarak teşbih ediyor. Futbol siyasetten asla bağımsız değildir. Buna en güzel örneklerden birisi aslında İtalya. Milan kulübünün sahibi ve yayın kuruluşun maliki Silvio Berlusconi, milli takımın sloganını parti adı yaparak Başbakanlık makamının sahibi olduğu bir yer sonuçta İtalya.

Livorno, daha küçük olsa da Liverpool gibi bir liman şehri. 150 bin kişilik mütevazı nufüsuyla küçük bütçeli bir takım. Lig şampiyonluğu kutlamalarının en popüler eğlencesi, neo-faşist partinin Livorno bürosunun tahrip edilmesi. 2004'te şehrin garına asılan "Silvio, geliyoruz" pankartı hala aynı yerinde duruyor. Tribünlerin hiti "Bella ciao" ve "Bandiera rossa".


Livorno tribününün de müdavimi Che Guevara..


Kulübün simge ismi Lucarelli, Livorno'ya aşık. "Doğduğumdan beri komünistim" diyen Lucarelli, Livorno'lu bir liman işçisinin oğlu. Torino, Lecce, Valencia, Atalanta gibi üst düzey takımlarda oynarken sakat veya cezalı olduğunda, Livorno Kurva'sında yerini alıyordu. 2003'te Torino'da aldığı maaştan daha azına bir alt kümeye, Livorno'ya transfer olurken Lucarelli'nin menajeri "Milyonunuz sizde kalsın" isimli bir kitapla Lucarelli'yi daha da efsaneleştirdi. 1996 yılında U21 Milli Takımda oynarken attığı golden sonra formasını çıkarıp altındaki Che Guevara tişörtüyle tribünlere koşunca bir daha Milli Takım kapılarını aralayamadı.


 Kulübün simge isimlerinden biri de Corrado Nastasio, taraftar olarak ünlendiyse de bir dönem Livorno forması giymiş bir isim. 1000 kilometrelik Reggina deplasmanına tek başına gitmiş, misafir tribününü hususi olarak açtırmıştı. Reggina deplasmanına gider namus meselesi yapmış. "Taraftarı deplasman maçına gitmeyen takım yok hükmündedir" diyor.



Genç Corrado Nastasio. Şimdi adını taşıyan bir taraftar grubu var.

 2013 yazında Serie B'den Sassuolo ve Verona takımlarıyla birlikte yükseldiler. Lazio İtalya tribünlerinin en faşizan ve ırkçı eylemlerine imza atmış takım olarak bilinir ancak, Verona'yla kıyaslarsanız "acemi" olduklarını görürsünüz. 2007 yılına kadar hiç siyahi futbolcu almayan Verona, 2001'de Kamerun'lu Mboma'yla anlaştıklarında taraftar ayaklanmış, oyuncunun transferini engellemişti. Nazi selamıyla ünlü, Ku Klux Klan kıyafetiyle maçlara gelen bir taraftar güruhu Verona. 2012 Ekim'inde Hellas Verona tribünleri kendilerini aşan bir rezilliğe imza attı. 1 yıl önce Livorno'nun hayatını saha içinde kaybeden futbolcusu Piermario Morosini'nin ölümüyle ilgili faşist tezahüratlar ve alaycı sloganlar yükseldi Verona tribünlerinden.. Verona yönetimi özür dilese de İtalya tribünleri tarihine kara bir sayfa olarak geçti.


2011 yılında sahada hayatını kaybeden Piermario Morosini.



Ülkemizde başına isabet eden gaz fişeğiyle aylarca komada yattıktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan'ı da unutmadı Livorno tribünleri..

"Welcome To The Team, Thierry"



"Welcome to the team, Thierry"

Neden İngiliz futbolu dünyanın en iyisi? 
Yorumcuları bile Thierry Henry, Carragher, Neville. Başka ne sebep aranır ki?

14 Aralık 2014 Pazar

Arsenal ve Konyaspor Maçları Üzerine

Yabancı sınırlamasının katkıları(!)

Galatasaray geride bıraktığımız hafta önemli iki maça çıktı. Bunlardan ilk Arsenal karşısında Şampiyonlar Ligi gruplar aşaması son maçıydı. Bir diğer sınav, Torku Konyaspor'a karşı deplasmandaydı. Hamza Hamzaoğlu'nun gelişiyle takım içinde yayılan pozitif hava, artık sona gelinen Şampiyonlar Ligi macerasının sonuna geldiği maçta 4-1'lik skoru engelleyemedi. Arsenal karşısında alınan sonuç elbette sürpriz değildi ancak maç içerisinde Tarık Çamdal'ın tabiri caizse saç baş yolduran amatör hataları; Sinan Bolat'ın futbolcu olduğunu unutması skoru belirleyen etkenler oldu. Bu seviye de oynayan, yılda 1.3 milyon euro kazanan (ki Avrupa liglerinde çok az sayıda kalecinin kazandığı bir miktar bu) bir kalecinin kapattığı köşeden goller yemesi ve maç içinde hiç bir varlık gösterememesi kabul edilemez. Yabancı sınırlamasının Türk futboluna hediyelerinden(!) biridir Sinan Bolat.




İlginçtir ki böyle bir performanstan sonra, Sinan Bolat'ın menajeri Galtasray'ı tehdit eder gibi Muslera ayrılmazsa Sinan ayrılacak diyor. Hay hay...


Arsenal maçının kilit noktalarından biri de takım içinde oyuncuların fiziksel seviyesinin çok düşük olması. Rakip takımın yedek oyuncuları ve hatta altyapısından getirdiği oyuncuların bile fiziksel olarak Galatasaray'ın as oyuncularından daha iyi olduğunu söylemek mümkün. Ama yabancı sınırlaması bunlara çözüm olacak.(!)


Öngörülemez..

Öte yandan Konyaspor karşısında alınan skorundan öngörülebilir bir skor olmadığı aşikar. Ligin zorlu ekiplerinden Konyaspor Aykut Kocaman'ın gelişiyle henüz çok önemli bir değişiklik yaşamazken, Hasan Kabze, Torje ve Djalma gibi önemli hüvum silahlarını kadrosunda bulunduran bir ekip. Bir diğer yabancı sınırlaması hediyesi olarak, Gabriel Torje ve Djalma gibi Konyaspor adına maça olumlu etki edebilecek oyuncuların yerine Ömer Ali Şahiner'le maça başlayan Konyaspor, geride kanat oyuncularından hiç destek alamayıp üstelik Galatasaray üzerinde bir baskı da yaratamayınca ilk golle birlikte çözülmeler başladı.Umut Bulut her zaman olduğu gibi yine doğru yerde biterken Galatasaray adına maç olumlu bir havaya büründü. Hamzaoğlu'nun gelişiyle büyük çıkış yakalayan isimlerden Burak Yılmaz skoru 2-0'a getirirken Konyaspor defansı S.O.S vermeye başlamıştı zaten. Son zamanların bir diğer çıkış yapan ismi Emre Çolak'ın Selçuk'un adrese teslim ortasında çok güzel bir vuruşla durumu 3-0 a getiren vuruşunda maçın kaderi tayin edilmişti bir bakıma.

Öte yandan Galatasaray adına sahada Alex Telles bulduğu şansı bir kez daha iyi değerlendiremedi. Klasik bir Brezilya'lı bek olan Alex Telles 4 lü savunmanın sol tarafında defansif olarak yine bekleneni veremedi. Savunma becerilerinin yetersizliği Konyaspor'un ikinci yarıda özellikle Djlama'yla büyük boşluklar bulmasına sebep oldu.


Değişen atmosfer...

Atmosfer her ne kadar değişse de oyununuz değişip gelişmedikçe Arsenal gibi takımlara kaybetmeye mahkumsunuz. Ancak iyi bir atmosfer oluşmadıkça gelişmeyi beklemek fazla iyimser bir beklenti olacaktır. Önümüze bu iyimser tabloyu koyan ise bu atmosfer oldu. Emre Çolak oyundan alınırken Selçuk ve Sneijder'in tebriklerini kabul etmesi, Hamza Hamzaoğlu'nun oyuncularla kusursuz bir iletişim kurması takım motivasyonu adına mükemmel bir haber. Henüz taktik ve teknik değişikliklerin yansıması için çok kısa bir süre geçmiş olsa da, takım için de değişen havanın saha içinde neleri değiştirebildiğini gördük. 5-0'lık Konyaspor galibiyeti Galatasaray adına ligde önemli bir motivasyon oldu.



6 Aralık 2014 Cumartesi

Hamzaoğlu'yla Gelen Metamorfoz

Galatasaray'da Aysal döneminin çalkantıları henüz durulmamışken Galatasaray bugün gösterdiği iyi performansla evinde ligin dişli ekiplerinden Akhisarspor karşısında üç puanı aldı. Hamza Hamzaoğlu'nun gelişiyle takım içinde yüzlerin güldüğü haberleri sık sık karşımıza çıkıyor ve bununla beraber takımın sahada gösterdiği gelişim de bunu doğruluyor.Bunu en büyük sebebi ise Hamzaoğlu'nun oyuncularla iyi iletişim kurabilmesi olarak gösterilebilir.




METAMORFOZ

Eskişehirspor'a karşı oynanan oyunun bir ölçü olmayacağı gerçek ancak, Akhisar karşısında alınan galibiyet takımın potansiyelinin de yavaş yavaş sahaya yansımaya başladığını gösterdi. Bilal Kısa gibi önemli bir oyuncusundan yoksun sahaya çıkan Manisa ekibinde Gekas'ın gol pozisyonu dışında çok iyi marke edilmesiyse defans açısından bir diğer sevindirici noktaydı. Galatasaray 4-4-2 formasyonuyla sahaya yayılırken Hamzaoğlu Burak Yılmaz'ın en uçta sürekli ofsaytta kalmasına çareyi Burak'ı Umut Bulut'un arkasında "Gezici Forvet"oynatmakta bulmuş. Gösterdiği mükemmel performansı iki golle süslerken Galatasaray adına önemli işler yaptı. 70 kez topla buluşan Burak Yılmaz %85 başarı oranıyla 47 isabetli pas yaparken sahanın en çok koşan isimlerinden biriydi. Burak Yılmaz'ın bu istatistiğinde diziliş ve hücum kurgusunun payı çok büyük. Takım hücuma kalktığında geçmişte en uçta Burak Yılmaz topu aktaracağı kimseyi bulamadığından çok fazla top kaybı yaşanıyordu ancak bu akşam Burak önünde Umut yanında Sneijder, Bruma, Emre Çolak ve Telles gibi pas opsiyonlarını bulduğunda daha etkili oldu. Atağa çıkarken zaman zaman ceza sahası içinde çoğalmakta sıkıntı yaşadı Galatasaray, bu sebepten yapılan ortalarda Umut Bulut'un ön direkten isabet sağlayamadığı iki kafa topunu saymazsak Galatasaray yan toplarda herhangi bir etkinlik gösteremedi.

Gençler yeniden şans buluyor

Hamza hoca mevcut kadroda Prandelli zamanında şans bulamayan Emre Çolak, Bruma ve Telles'e şans verdi. Geçtiğimiz iki maçta da bu oyuncuların performansının ne denli iyi olduğu ve daha da iyi olabileceğini gördük. Bruma'nın ikinci yarıda girdiği Eskişehirspor maçında attığı golden sonra bugün Akhisar karşısında yaptığı driplinglerle rakip savunmayı zorladığını gördük. Takım Prandelli zamanında hücumda çoğalamazken savunmada da herhangi bir varlık gösteremiyordu. Bunun sonucu olarak sahanın iki yönünde de verimsiz ve organizasyondan yoksun bir Galatasaray görüntüsü çizerken bugün atak içinde kurguyu ve sahada formasyonun ve taktik bağlılığın kısa zamanda ne kadar üst seviyeye çıktığını gördük.

Bir parantez de tabii ki Emre Çolak için açılmalı. Yıllardır patlama yapması beklenen Emre, bugün sahada çok olumlu bir görüntü verdi. Aldığı topları çok verimli kullanırken iki şutunda isabet bulamasa da Melo'nun yokluğunda durumu oldukça iyi idare etti. Selçuk'la iyi bir ikili oluşturan Emre maç içinde sağ ve sol kanada önemli bir destek verdi.

Hamza Hamzaoğlu ikinci sınavını başarıyla verirken, değişiklikler için 80'li dakikaları beklemesi biraz durumu zorlaştırsa da kulübenin nitelik olarak çok yüksek olmayışı bunda önemli bir etken. Dzemaili sakatlıktan döndükten sonra, Pandev'in maç formunu kazanması ve Melo'nun kart cezasının sona ermesiyle önümüzdeki haftalar için takım çok iyi bir gelecek çiziyor.

3 Aralık 2014 Çarşamba

Galatasaray'da Hamza Hamzaoğlu Dönemi

Hamza Hamzaoğlu 1991 yılında genç bir oyuncu olarak kapısından girdiği Galatasaray'a tam 23 yıl sonra Teknik Direktör sıfatıyla geri döndü. Ard arda gelen kötü sonuçlar ve oynanan kötü futbolun getirdiği kaçınılmaz son olarak Prandelli'yle yolların ayrılmasının ardınndan Galatasaray yeni bir teknik direktör arayışına girdi. Hamza Hamzaoğlu ve Hikmet Karaman isimleri arasından kısa süren spekülasyonlardan sonra Galatasaray yeni hocasını açıkladı. Abdurrahim Albayrak göreve Hamza Hamzaoğlu'nun getirildiğini ve Hamza hocaya çok güvendiğini sözlerine ekledi. Hamza Hamzaoğlu 1 Aralık pazartesi günü kendisini Galatasaray kulübüne 6 aylığına bağlayan sözleşmeye imza attı.

Hamza hoca ilk sınavını bu akşam ligin dişli ekiplerinden Eskişehirspor karşısında Ziraat Türkiye Kupası maçında verdi. Haftasonu Fenerbahçe'ye karşı muhteşem bir oyun sergileyen Eskişehirspor karşılaşmanın son dakikalarında Fenerbahçe lehine verilen tartışmalı penaltı kararıyla 2 puanı Saracoğlu'nda bıraksa da harika futboluyla takım potansiyelini kanıtlamıştı. Galatasaray karşısındaysa önemli denecek çapta rotasyonlu kadrosuyla çıkan Eskişehirspor'da Erkan Zengin, Hürriyet, Ruud Boffin gibi önemli oyuncular kadroda yoktu. Buna karşın Galatasaray'ın Wesley Sneijder, Muslera, Burak Yılmaz dışında tüm as oyuncularını sahaya sürmüştü Hamza hoca.

Bu akşam sezon başından bu yana performansı soru işareti olan Pandev için olumlu bitti. Hamza Hamzaoğlu bir penaltı kaçırıp bir penaltı yaptıran Pandev'i ilk yarı sonunda oyundan alsa da maç sonunda: "Pandev kaliteli bir oyuncu ancak maç eksiği var" dedi. Hamzaoğlu defans dizilişi ve kurgusunu mükemmele yakın yaptı, ancak kalede Sinan Bolat'ın performansı kesinlikle lig seviyesi için düşük. Telles klasik bir Brezilyalı bek. Brezilyada altyapı eğitimi almış bek oyuncuları hücumcu bek oyuncuları olarak yetiştirilir. Telles'in hatasıyla Eskişehirspor'un yetenekli genç oyuncusu Erkut'un müthiş plasesi durumu eşitlese de Telles bu maç içinde olumlu oyunculardan biriydi. 

Hamza hocanın Sinan Bolat kumarı hem Muslera'yı dinlendirmek hem de yabancı kontenjanından tasarruf etmek için olsa gerek ama bunu kumar yapan asıl nokta Sinan ve Muslera arasında en az bir kaç gömlek fark oluşu. Ayrıca Hamza hocanın ilk yarının ortalarında sarı kart gördükten sonra 2 sert faul daha yapıp şans eseri oyundan atılmayan, sinirlerine hakim olamayan Melo'yu oyundan almaması bir hataydı. Selçuk İnan bu maç adeta yeniden doğdu. Birinci sınıf bir frikik golüne imza atan Selçuk ayrıca bir de penaltı  golüyla takımını sırtladı. Pas alışverişleri ve genelde yan ve geri oynadığı topları bu maç daha ofansif kullanan Selçuk Hamza Hamzaoğlu'nun gelişiyle kendini yeniden bulacak gibi.

İkinci yarıda Pandev'in yerini alan Bruma'ya ayrı bir parantez açmamak olmaz. Uzun bir sakatlık döneminin ardından geri dönen ancak verilen şansları iyi değerlendiremeyen Bruma bu maç adeta patladı. Yaşadığı özgüven kaybını atlatmış görünen Bruma sık sık kaleyi yokladı ve sonunda skoru 3-2'ye getiren golü sol ayağıyla buldu. Zaman zaman top kayıpları yapsa da rakip savunma için oldukça büyük tehlike yaratan Bruma bu maç için iyi not alan oyunculardan biriydi. Ve tabii ki Umut Bulut.. Tartışmasız Türkiye'nin en büyük profesyonellerinden biri. Büyük küçük takım ayırmaksızın her maça aynı motivasyonla ve azimle çıkan,
 sahada ayak basmadık yer bırakmayan Umut Bulut. Bu akşam ceza sahasının sağ tarafından sert bir vuruşla kaleciyi avlayarak takımının dördüncü golüne imza atan Umut maç boyunca Eskişehirspor defansını yıpratan isim oldu. 

Son olarak Hamza hocanın genel performansı ve takıma etkisi olumlu görünüyor. Takım taktik ve diziliş anlamda toparlanmış bir görüntü verirken peş peşe gelen iki İtalyan hoca döneminde hiç görmediğimiz bir taktik disiplin vardı sahada. Atağa çıkarken 4-2-3-1 formasyonuyla atağı başlatan Galatasaray kanat oyuncularının içeri kat edip bek oyuncularının bindirmesiyle tehlike yaratmaya çalışırken, rakibi karşılarken 4-1-4-1 ve 4-5-1 formasyonunu uyguladı. Takım saha içine yerleşirken çok net biçimde dizilişleri ve yerlerini korudu. Melo ilk yarıda ilk sarı kartını gördükten sonra 2 sarı kartla sonuçlanabilecek aksiyonlara imza atarken Hamza hocanın devre arasında Melo'yu oyundan alıp Hamit Altıntop'u sahaya sürebilir veya daha sonra yaptığı gibi Emre Çolak'ı göbeğe çekebilirdi. Pandev, Emre'nin boşalttığı 10 numara pozisyonunu doldurur Pandev'in kanadına ise Bruma geçebilirdi.  Ancak Hamza hocanın Melo'ya müdahale etmeye gerek duymaması Melo'nun ikinci sarı kartını getirdi. Akhisar gibi ligin iyi futbol oynayan ve orta sahası güçlü ekiplerinden birine karşı Melo gibi takımın en önemli oyuncularından birinden mahrum kalmak Galatasaray adına zorlayıcı olabilir.Tüm bunların ötesinde Hamza Hamzaoğlu camiaya taze bir kan ve yeni bir hava getirmiş. Umarım önümüzdeki sezon 4 yıldızlı formayı giyecek bu takım.